Ana Sayfa / Yazılar / Hz.Muhammed / Hz.Muhammed Dönemi Savaşları

Hz.Muhammed Dönemi Savaşları

Bedir Savaşı


Hicret’in 2. yılında Hz.Muhammed’in yönettiği Müslüman kuvvetler, Ebû Süfyan’ın başında bulunduğu bir ticaret kervanına, Suriye dönüşünde Bedir’de bir baskın düzenlediler. Müslüman kuvvetler, karşı tarafı yenilgiye uğrattılar ve büyük ganimet elde ettiler. Bedir savaşı denilen bu ilk savaşta Müslümanların, Mekkeli müşriklere karşı kazandıkları zafer, Müslümanlara önemli bir moral kaynağı oldu.

Bedir savaşı; İslâmın-küfre, hakkın-bâtıla, adlin-zulüme, îmanın-îmansızlığa vurduğu ilk darbedir. Bedir savaşı, Kur’ân-ı Kerîm’de şu şekilde anlatılır:

“Karşı karşıya gelen iki cemaatte sizin için bir ibret vardı. Onlardan biri Allah yolunda vuruşanlar, diğeri ise kâfirlerdi. Onlar bunları gözleriyle kendilerinin iki misli kadar görüyorlardı. Allah dilediğini yardımı ile teyit eder (kuvvetlendirir). Bunda erbab-ı basiret (görenler) için bir ibret vardır.” (Âli İmrân 13. âyet)

Bedir savaşı ile ilgili olarak, Kur’ân-ı Kerîm’deki diğer âyetler de şunlardır: Âli İmrân 123-128. âyetler, Enfal 5-19. ve 41-44. âyetler, Hacc 19. ve Ahzâb 23. âyetlerdir.

Uhud Savaşı


Bedir savaşından sonra Kureyşliler, bu yenilginin intikamını alma yollarını aramaya başladılar. Hicret’in 3. yılında, Ebû Süfyan komutasındaki üçbin kişilik bir kuvvetle, Müslümanlarla savaşmak için harekete geçtiler. Hz.Muhammed, düşmanı Uhud dağında karşıladı ve savaş başlamadan önce İslâm ordusuna bir tertip verdi. O sırada Kureyş ordusu da, İslâm ordusunun karşısında saf almıştı. Sonra şiddetli bir savaş başladı.

Müslümanlar, Hz.Peygamber’in emriyle taarruza geçmişlerdi. Hz.Ali’nin ve Hz.Hamza’nın hücumları karşısında, Kureyş ordusu tam bir bozguna uğramış ve Uhud dağına doğru kaçmaya başlamışlar, Müslümanlar da savaş ganimeti olarak yağmaya koyulmuşlardı. Bu sırada Hz.Peygamber’in tepeye yerleştirdiği ve kesin olarak bulundukları yerlerini terk etmemelerini, sıkı sıkı tembih ettiği okçular da, savaş kazanıldı diye yerlerini terk edip yağmaya koştular. Bu durumu gözetleyen ve uzaktan pusu kurup burayı ele geçirmeyi bekleyen Kureyş başkanlarından Halid bin Velid, okçuların azaldığını görünce derhal buraya hücuma geçti ve hepsini şehit ettikten sonra, Müslüman ordusuna arkadan saldırdı. Müslümanlar ansızın neye uğradıklarını şaşırdılar, ön saflarda bulunanlar geri döndüler ve arka saflarda duran kendi kardeşleri Müslümanları düşman sanarak, üzerlerine yürüdüler ve büyük bir bozguna uğradılar.

Bu arada Kureyşliler’den dört kişi Hz.Peygamber’i öldürmeye yemin etmişti ve bunlarda Hz.Peygamber’in bulunduğu yere saldırdılar. Hz.Peygamber’in çukura düştüğünü gören ve onun öldüğünü sanan müşrikler; “Abdullah oğlu Muhammed öldürüldü” diye bağrışmaya başladılar. Bu korkunç haberi duyar duymaz, Müslümanların şaşkınlıkları bir kat daha arttı. Bu sırada İslâm ordusunda tam bir bozgun başlamıştı. Müslümanlar taraf taraf kaçıyorlardı.

O sırada savaş meydanında savaşmakta olan Hz.Ali, kulağına “Muhammed öldü” sesi gelince, hemen Hz.Muhammed’in olduğu yere yöneldi, çukur yeri gördü ve üzerindeki Ebû Deccâne’nin delik deşik olan cansız vücudunu, Hz.Muhammed’in üzerinden kaldırdı. Hz.Muhammed yorgun ve mecalsizdi. Hz.Ali, Hz.Peygamber’i çukurdan çıkardı. Bütün sahâbelerin darmadağan oluşu, Hz.Peygamber üzerinde büyük bir etki bırakmıştı.

Hz.Ali’ye:
“Ya Ali!.. Ne oldu ki, sen ötekiler gibi kaçmadın” diye buyurdu.
Hz.Ali:
“Ey Tanrı’nın elçisi, ben dâimâ seninle birliğim” diye cevap verdi.

Hz.Ali’nin o gün göstermiş olduğu kahramanlık olağanüstü idi. Hz.Ali, Hz.Peygamber’i muhakkak bir ölümden kurtarmıştı. Kendisi de 16 yara almıştı. Bu sebeple Hz.Peygamber o gün Hz.Ali için şu meşhur hadîsi söylemiştir:

“Lâ feta illâ Ali, Lâ seyfe illâ Zülfekâr”
(Anlamı: Ali’den başka kahraman yoktur, Zülfekâr’dan üstün kılıç yoktur.)

Uhud savaşı’da Kur’ân-ı Kerîm’de şu şekilde anlatılır:

“(121) Hani sen kıtâl (savaş) için mü’minlere bir mahal tertip etmek üzere bir sabah ailenin arasından ayrılmış idin. Allah sözlerinizi işitir, niyetlerinizi hakkıyle bilir. (122) Hani sizlerden iki fırka korkup kaçmak istedilerdi. Allah onların yârlarıdır, neye kaçsınlar. Mü’minler Allah’a mütevekkil olsunlar.” (Âli İmran 121-122. âyetler)

“(139) Gevşeklik göstermeyin, endişe de etmeyin. Allah’ın vaadine inanıyorsanız mutlaka üstsünüz. (140) Eğer Uhut’ta canınız yandı ise müşrik cemaatinin de Bedir’de öylece canı yandı. Allah’ın mü’minleri ayırt etmesi, sizden de doğru bir şahit edinmesi için biz bugünleri insanlar arasında dolaştırırız. (Bâzı kere siz galip olursunuz. Bâzı kere de düşmanlarınız galip olurlar.) Yoksa Allah zalimleri sevmez. (141) Bir de Allah îman edenleri günâhtan pâk, kâfirleri birer birer helâk etmesi için de galibiyeti dolaştırır. (142) Yoksa içinizden cihat edenler ile harb esnasında katlananları Allah görüp ayırt etmedikçe cennete gireriz mi sandınız? (143) Ölümle karşılaşmadan evvel ölmeyi temenni ediyordunuz. Haydi bakalım onu gözünüzle gördünüz. (Yani Bedir’de şehit olmayı istiyordunuz. Uhut’ta şehit olanları görünce neye kaçtınız.) (144) Muhammed, Peygamberden başka bir şey değildir. Ondan evvel bir takım Peygamberler gelip geçmiştir. Eğer O, ölse veya öldürülse idi siz gerisin geriye mi dönecekdiniz. Her kim gerisin geriye dönerse Allah’a hiçbir zararı dokunmaz. Allah şükredenlerin mükâfatını verecektir. (145) Allah’ın izni bulunmadıkça hiçbir kimse için ölmek yoktur. Bu da vakt-i muayyen ile mukayyet bir yazı ile yazılıdır. Kim ki dünya sevabını dilerse onu dileyene dünyalıktan veririz, kim ki âhiret sevabını dilerse ona da onu veririz. Şükredenlere mükâfat vereceğiz. (146) Nice Peygamberler vardır ki kendileriyle beraber birçok Allah adamları vuruştular; fakat Allah yolunda kendilerine erişen musîbetten dolayı gevşeklik etmediler, zaaf göstermediler, boyun da eğmediler. Allah katlananları sever. (147) Onların sözleri «Ey Rabbimiz! Günahlarımızı, işlerimizdeki taşkınlıklarımızı yarlıga (bağışla), bizi sabit kadem et, kâfir cemaata karşı bize yardım et!» demelerinden başka bir şey değildi. (148) Bunun üzerine Allah onlara dünya sevabını da âhiretin güzel sevabını da verdi. Allah iyi işler yapanları sever. (149) Ey îman edenler! Kâfir olanlara itâat ederseniz onlar sizi gerisin geriye döndürürler de ziyankâr olursunuz. (150) Hayır, Allah sizin mevlânızdır, O yardımcıların hayırlısıdır. Allah’a şerik koşmaları hususunda Allah hiçbir hüccet indirmemiş iken (151) Allah’a şerik koştuklarından nâşi, onların kalplerine dehşet ilka edeceğiz. Onların yurtları ateştir. Zalimlerin barındıkları yer ne kötüdür! (152) Allah, izin ve emriyle onları cansız kıldığınız zaman size olan vaadinde sadık kalmıştır; nihayet sevdiğiniz zafer ve ganimeti size gösterdikten sonra siz zaaf gösterip o işde çekiştiniz, Peygambere karşı geldiniz de ikiye bölündünüz. Bir bölüğünüz dünyayı, diğer bölüğünüz ise âhireti istiyordu. Sonra sınamak için sizi hezimetle geri çevirdi. Allah suçunuzu bağışlamıştır. Allah mü’minler hakkında büyük bir inayet sahibidir. (153) Hani siz uzaklaşıyor, hiçbir kimseye yüz çevirip bakmıyordunuz. Peygamber arkanızdaki cemaat arasından sizi çağırıyordu. Allah elinizden giden zafer ve ganimete duçar olduğunuz hezimete karşı endişe etmemeniz için gam üstüne gam ile ceza verdi. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (154) Bu gamdan sonra size içinizde bir takımını bürüyüp emniyete sebep olan bir uyuklama indirdi. Diğer takım ise can kaygusuna düştü, Allah hakkında nahak yere cahileyete mahsus zanlar ile zanda bulundu, «Bundan bize ne oldu?» diyorlardı. Onlara de ki işin hepsi Allah’ındır. Onlar sana âşikar kılmadıkları şeyi kalplerinde gizlerler. Derler ki, «Elimizde bir şey olsaydı burada maktul düşmezdik.» De ki evlerinizde bile olsaydınız yine katli yazılmış olan (Levh-i Mahfûz’da) kimse çıkar, makteline giderdi. Allah sinelerinizdeki ihlâs ve nifakı meydana koymak, kalplerinizdeki vesveseyi temizlemek için böyle yaptı. Allah sinelerinizdekini hakkıyle bilir. (155) Uhut’ta iki ordunun karşılaştığı gün içinizden yüz çevirenler yok mu. Onların kazandıkları bâzı amellerinden nâşi, Şeytan ayaklarını kaydırmak istedi. Allah onların suçunu bağışlamıştır. Çünkü gafurdur, halimdir. (156) Ey îman edenler! Seferde ölen veya gazalarda şehit düşen kardeşleri hakkında «Yanımızda olsalardı ölmezler, öldürülmezlerdi» diyen kafirler gibi olmayın ki Allah bunu onlara dağ-ı derun kılacaktır. Allah hem diriltir, hem öldürür. Allah işlediklerinizi görür. (157) Allah yolunda öldürülürseniz de, ölseniz de Allah’tan gelen yarlıganma (bağışlanma), esirgenme elbet onların topladıkları nimetten daha iyidir. (158) Ölseniz de, öldürülseniz de nihayet Allah huzurunda toplanacaksınız. (159) Ancak Allah’ın esirgemesiyle Uhut’tan kaçanlar hakkında yumuşaklık gösterdin: Kaba, katı yürekli olsaydın onlar etrafından dağılıp giderlerdi. Onların suçunu bağışla, onlar için yarlıganmak (bağışlanmak) dile. İşlerde (Danışılacak işlerde veya savaş işlerinde) onlara danış. Bir kere azmettin mi artık Allah’a mütevekkil ol (işini Allah’a bırak); çünkü Allah mütevvekkil olanları sever. (160) Allah size yardım ederse sizi yenecek yoktur. Şayet sizden yardımını diriğ ederse (yardımsız bırakırsa) ondan başka size kim yardım edebilir? Artık mü’minler Allah’a mütevekkil olsunlar.” (Âli İmrân 139-160. âyetler)

“ (165) Siz Bedir günü onları iki kat musîbete uğratmış iken, size bir musîbet erişince mi «Bu, neden böyle oldu?» dediniz? Onlara de ki: «Bu hezimet kendinizden oldu.» Çünkü Allah her şeye tamamiyle kadirdir. (166) Uhut’ta iki ordunun kavuştukları gün uğradığınız musîbet de Allah’ın izniyledir. Bu da mü’minleri ayırdetmesi içindir. (167) Bir de münâfık olanları ayırdetmek içindir. Onlara «Gelin, Allah yolunda kıtalda (savaşta) bulunun veya düşmanınızı defedin» denildiğinde, onlar «Kıtalı bilse idik size tâbi olurduk» dediler. O gün mü’minlikten ziyade kâfirliğe daha yakın idiler. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlar. Allah gizlediklerini daha iyi bilir.” (Âli İmran 165-167. âyetler)

Hendek Savaşı


Bu savaştan sonra Hicret’in 5. yılında, kervanlarının Müslümanlar tarafından rahatsız edilmesi ve Hayber’deki Mûsevî’lerin kışkırtmasıyla, Mekke’li müşrikler on bin kişilik bir orduyla Medine üzerine yürüdüler. Medine’nin kuşatılmasından öteye geçmeyen bu savaş, Selman-ı Farisi’nin önerisiyle savaş alanına kazılan hendekler sayesinde, Mekkeliler’in başarısızlığıyla sonuçlandı ve bu savaşa Hendek savaşı adı verildi.

hendek

Hendek savaşı, Kur’ân-ı Kerîm’deki âyetlerde şu şekilde anlatılır:

“Yoksa sizden evvel geçenlerin çektikleri sıkıntıyı çekmeksizin Cennete gireceğiz mi sandınız? Onlar âfete, öyle mihnete uğradılar, belâların şiddetinden öyle sarsıldılar ki dayanamayarak; Peygamber ve onunla beraber mü’min olanlar: “Allah’ın yardımı ne zaman olacak?” derlerdi. Haberiniz olsun ki Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara 214.âyet)

“De ki: «Mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de çekip alırsın; dilediğini aziz kılarsın (yüceltirsin), dilediğini de zelîl edersin (alçaltırsın). Hayır senin elindedir, sen her şeye tamamiyle kadirsin.»” (Âli İmran 26.âyet)

Bu savaşlardaki başarıyı gören birçok Arap kabilesi Müslüman oldu ve yeni din Hicaz ülkesinin birçok yerinde yayılmaya başladı.

Bu başarılardan sonra büyük bir güç oluşturan Hz.Muhammed’in, Mekke’deki durumu daha da güçlendi ve Mekkeliler arasında Hz.Muhammed lehine bir hava esmeye başladı.

Hudeybiyye denilen yerde Hz.Muhammed ile müşrikler arasında; Hac töreninin gelecek yıla bırakılmasını, Müslümanlardan dönüp Kureyş’e sığınacaklara engel olunmamasını, Kureyş’ten biri Müslüman olursa kabul edilmemesini şart koştular. Hz.Muhammed, Ashâb’tan bazılarının itirazına rağmen, bu şartları kabul etti.

Bu antlaşma ile Mekkeliler; Hz.Muhammed’i yeni bir dînin, aynı zamanda bir devletin başı olarak tanımış oluyorlardı.

Hicret’in 6. yılında Hz.Peygamber; bütün insanlığı aydınlatmak, bütün dünyadakileri hidâyete eriştirmek için ve İslâm dînini âleme yaymak üzere, çevredeki hükümdarlara (Bizans, İran, Habeşistan) mektuplar göndererek onları îmana davet etti.

Hz.Muhammed, Habeş hükümdarı Necâşi’ye de mektup yazmış ve gelen cevapta; “Şehâdet ederim ki sen Allah’ın Resûl’üsün; sana ve amcanın oğluna bey’at ettim; ne dediysen gerçektir oğlumu sana gönderiyorum. Esenlik, Allah’ın rahmeti ve bereketleri sana olsun” demiş ve Müslüman olmuştur.

Hicret’in 7. yılında Müslümanlar için tehlike oluşturan ve içlerinde Hayber kalesinin de bulunduğu, Yahudilerin elindeki yedi kale fethedilmiştir. Ardından Fedek alınmıştır. Böylece Medine Müslüman devleti fetihlerle genişlemeye başladı.

Ayrıca Bakınız

Veysel’den Nutuklar

Ben giderim adım kalırDostlar beni hatırlasınDüğün olur bayram gelirDostlar beni hatırlasın Can kafeste durmaz uçarDünya …